Özcan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uluslararası yükümlülüklerini hatırlatarak, Bakan Mehmet Özhaseki tarafından yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle soru önergesi verdi.
“İktidar, uluslararası arenada karbonsuzlaşma üzerinden ahkam kesip fon sağlarken, içerde tam tersini dayatıyor” diyen Özcan konu hakkında şunları söyledi:
AKBELEN DİRENİŞİ ÇEVREYE SAHİP ÇIKMANIN ADIDIR!
“Bilindiği üzere, Akbelen Ormanı, Milas’taki iki termik santralına kömür sağlamak amacıyla 2020 yılında Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye (YK Enerji) devredilmiştir. Özelleştirme kararı sonrasında, Akbelen’de ağaçların kesilmesiyle başlayan ekolojik yıkıma direnen köylüler, Akbelen’de nöbet tutmaya başlamış, bu direniş büyüyerek sürmüş ve şimdiden Türkiye’deki çevre mücadeleleri tarihinin unutulmaz bir parçasına dönüşmüştür. Akbelen Direnişi çevreye sahip çıkmanın adıdır! Ancak iktidarın tasarrufu bugüne kadar, bu mücadelenin ortaya koyduğu ve bilimsel bulgulara dayanan ekolojik talepleri görmezden gelmek yönünde olmuştur.
HEDEF ELEKTRİK İHTİYACINI KARŞILAMAK DEĞİL SERMAYEYE KAYNAK AKTARMAK
Sadece, Elektrik Mühendisleri Odası ve Makina Mühendisleri Odası’nın Temmuz 2022’de yayınlanan ortak raporuna göre; Türkiye genelinde de, Ege Bölgesinde de, elektrik arz (üretim) kapasitesinin, gerçekleşen talepten (tüketimden) fazla olduğu gerçeği bile, Akbelen Ormanı’nı talan eden zihniyetin hedefinin elektrik ihtiyacını karşılamak değil, sermayeye kaynak aktarmak olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır.
BÖLGE HALKININ VE İŞÇİLERİN SAĞLIĞI YOK SAYILIYOR
Bu sermaye merkezli tercihin, bir ormanı yok ederek ekolojik yıkımı derinleştirdiği açıktır. En az bu olgu kadar hayati bir husus da santrallerin bölge halkının ve işçilerin sağlığına yönelik etkileridir. Sağlık ve Çevre Birliği’nin (Health and Environment Alliance – HEAL) “Kronik kömür kirliliği Türkiye: Kümülatif sağlık etkileri” konulu araştırmasında, Türkiye’de 2019 yılında işletmede olan 28 termik santralin sağlık maliyetinin neredeyse üçte birini Muğla’daki santrallerin yarattığı hava kirliliğinin kümülatif sağlık maliyeti oluşturmaktadır.
MADENCİLİK SU KAYNAKLARINI YOK EDİYOR
Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi Uluslararası Karst Su Kaynakları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin Nisan 2013 tarihinde, “TKİ-Geli Akbelen-Karacahisar (Milas-Muğla) Linyit Sahaları ve Yakın Dolayındaki Hidrojeolojik Koşulların Mevcut Verilere Dayanılarak Linyit Madenciliği ve Bodrum İçme Suyu Kuyuları Açısından Değerlendirilmesi-Değerlendirme Sonuç Raporu”na göre, bölgedeki madencilik faaliyetleri su kaynaklarını yok etmektedir. Madencilikte su üretimi engelleneceği için çevrede yeraltı suyunu kullanan yerleşim ve tarım alanları ile zeytinlikler susuz kalmaktadır.”
Özcan son olarak şunları söyledi: “Kaynaklar özel şirketleri zenginleştirmek için değil; madenlerde ve santrallerde çalışan madenci kardeşlerimizin işsiz kalmasını engelleyerek hayata geçirilecek karbonsuz enerji kaynaklarına geçiş için harcanmalıdır.”
SORU ÖNERGESİ
“Akbelen’deki ekolojik kıyım, 2053 yılında net sıfır karbon emisyon hedefi ile çelişmiyor mu?” diye soran Özcan’ın soru önergesinde şu sorular yer aldı:
1) Bakanlığınız, uymakla yükümlü olduğu uluslararası sözleşmeler doğrultusunda, büyük bir çevresel yıkıma, ekolojik felakete neden olan bu kararı engellemek için adım atacak mıdır?
2) Bölgenin su kaynaklarının korunması, Bakanlığınızın sorumluluğunda bulunan çevrenin korunması yükümlülüğünün bir parçası değil midir?
3) Bu faaliyetin, Bakanlığınızın 2053 yılında net sıfır karbon emisyon hedefi konusundaki uluslararası taahhütleri ile çeliştiği açık değil midir?
4) Glasgow’da gerçekleştirilen BM İklim Değişikliği 26’ncı Taraflar Konferansı (COP26) sürecinde imza attığınız 2030 yılına kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme taahhüdüne aykırı değil midir?